24 Eylül 2013 Salı

Caravaggio'un ilhamı

 

Ben!

Kim miyim?
 
İsmim lazım değil.

Halk arasında koca ahmak derler bana. Budalalık derecesinde hayalperest ve iyimser olduğumu söylerler. Ne iş yaptığıma gelince; nerede ve ne zaman olduğu önemli değil, kendime bir masa bulup, kurulurum ve başlarım konuşmaya, dinlemek isteyen buyurur yanıma. Satıcı değilim. İyilik ve umut dağıtırım. Çoğu kez kaçığın teki olduğumu sanırlar.

 

 Beni delilerin arasına yakıştıranlar, anlattıklarımı duyamayanlardır. Ah bir duysalar! Gözlerimin gördüklerini görür, yürekleri yumuşar, yüzleri gülümserdi.

 

O sonbahar akşamı, karanlık handa oturduğum masa, diğerlerinden farklıydı. Yalancılıktan, delilikten, ahmaklıktan bilgeliğe terfi ettiğim masaydı. Tek başıma konuştuğum zamanlar, insanların dikkat eksenine girdiğim anlardı. İşte o anlardan birini yaşıyordum. Hancılar bu geveze adama soğuk güz akşamı, yiyecek bir şeyler getiriyordu. İki yorgun yabancının benim sözlerime yan masadan kulak kabarttığını fark ettim. Özenle seçilmiş kelimelerim ağzımdan süzülürken, yavaşça yaklaşıp masama misafir olmuşlardı bile. Yabancıların yüreğindeki iyiliğin sızıntıları gözlerime vurduğundan, kalbimin ritmi artıyordu. Konuştukça coşuyor, onlara baktıkça yüreklerinin benimle beraber attığını duyuyordum. Bilge yanımı görmüştüm onlarda. Bu durum beni mutlu ediyordu. Ben konuştukça iki ihtiyarın yüzleri hayretler içerisinde kalıyor, göz bebekleri büyüyordu. Kirli vücutları kelimelerimin temizliğiyle arınıyor, ruhlarında şaşkınlık duygusu yerine güven hissi hâkim olmaya başlıyordu. Bana inanmış, umutları yeşermeye başlamıştı. O günden sonra benim sözlerimi tıpkı benim gibi anlatmaya başladılar. Diğerleri de inandı onlara. Diğerleri ötekilere anlattı. Ötekiler de inandı. Bu koca ahmağın ismi bu masada değişmişti bile.

Artık benim adım Rivayet ti.

KURU-VASAN

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder